Nazlı Akyüz

Nazlı Akyüz genç bir siyaset bilimci, akademisyen ve meclis üyesidir. Sussex Üniversitesi’nde Küresel Politik Ekonomi alanında yüksek lisans yapmış olan Akyüz, doktora çalışmasını sürdürmekte; tezinde sivil toplum, çevre aktivizmi ve toplumsal hareketler konularını ele almaktadır.

Sosyal adaletin, eşitliğin ve katılımcı demokrasinin kararlı bir savunucusu olan Akyüz, 2023 Türkiye Genel Seçimleri'nde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin İstanbul 3. Bölge milletvekili adayı olmuştur. 2024 Yerel Seçimleri sonucunda hem Kağıthane Belediye Meclisi Üyesi hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclis Üyesi olarak seçilmiş ve aktif siyaset yaşamına yerel düzeyde katkı sunmaya devam etmektedir.

İBB’de Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak görev yapmakta; İstanbul’un uluslararası ilişkiler, kentsel diplomasi ve Avrupa Birliği uyum politikaları konularında stratejik adımlar atmasına katkı sağlamaktadır.

Akyüz aynı zamanda Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV) Yönetim Kurulu Üyesi ve CHP İngiltere Yüksek Danışma Kurulu Üyesidir. Akademik bilgi birikimi ve toplumsal duyarlılığıyla hem akademi hem de siyaset dünyasında etkin bir rol oynamaktadır.

iletisim@nazliakyuz.com



Ortadoğu’da Duman Yükseliyor, Kremlin Nefesini Tutuyor / 14.06.2025

Ortadoğu’da Duman Yükseliyor, Kremlin Nefesini Tutuyor
Ortadoğu bir kez daha büyük bir çatışmanın eşiğinde. İran’ın İsrail’e yönelik ikinci büyük misillemesiyle savaş senaryoları güç kazanırken, dünya başkentlerinden peş peşe açıklamalar geliyor. Ancak dikkat çeken bir sessizlik var: Moskova’dan. Bu sessizlik sadece benim dikkatimi çekmiş olamaz heralde (!)
İran’ın “True Promise III” adıyla duyurduğu ikinci saldırı dalgasında 150’den fazla füze ve 100 drone İsrail’e yöneldi. Tel Aviv ve Kudüs’te hava savunma sistemleri aktif hale gelirken, sivillerin de hedef alınması üzerine Netanyahu yönetimi sert açıklamalarda bulundu: “Tahran semaları yakında bizim olacak.” Bu derece tırmanan bir kriz karşısında Rusya gibi bölgesel nüfuzu yüksek bir aktörün sahnede olmaması elbette tesadüf değil. Aksine, bu sessizlik Kremlin’in ince jeopolitik hesaplarının bir ürünü.
Öncelikle şunu unutmamak gerekir: Rusya, halihazırda Ukrayna’da uzun soluklu ve yıpratıcı bir savaş yürütüyor. Askerî kaynaklarının, ekonomik kapasitesinin ve diplomatik enerjisinin büyük bölümü bu cepheye odaklanmış durumda. Böyle bir tabloda, İran lehine doğrudan bir müdahale hem lojistik hem siyasi olarak sürdürülemez. İkinci olarak, İran ve Rusya, enerji ihracatında küresel yaptırımlarla mücadele eden iki aktör. Ancak bu kriz, İran’ın zayıflaması hâlinde Rusya’ya yeni enerji pazarlarının açılması anlamına gelebilir. Avrupa ve Asya’daki enerji dengeleri yeniden şekillenirken, Moskova bu çatışmayı bir fırsata dönüştürmeye çalışıyor olabilir. Bu yüzden Tahran’a tam destek vermek yerine, gelişmeleri dikkatle izliyor.
Daha az konuşulan ama çok önemli bir başlık da Suriye. Rusya, Esad rejiminin en büyük destekçisi konumunda. Ancak aynı zamanda, İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine yaptığı saldırılara uzun süredir sessiz kalıyor. Bu da bize şunu gösteriyor: Moskova–Tel Aviv hattında sessiz bir “anlayış” var. İsrail doğrudan Rus varlıklarını hedef almadığı sürece, Rusya da İsrail’in İran karşıtı operasyonlarını kısıtlamıyor. Bugün İsrail’e karşı yüksek sesle konuşmamak, bu “örtük denge”nin bir uzantısı. Yani Kremlin, İran’la olan ittifakını korurken İsrail’le olan dengeyi de bozmamaya çalışıyor.
Bir yandan Batı karşıtı bir bloğun parçası olan, öte yandan “sorumlu küresel aktör” görünümünü kaybetmek istemeyen bir Rusya var karşımızda. Bu yüzden Moskova, bugün sadece “her iki tarafı da itidale çağıran” açıklamalarla yetiniyor. Harekete geçmiyor, arabuluculuk önermiyor, BM Güvenlik Konseyi’nde aktifleşmiyor.
Rusya bugün savaşın doğrudan tarafı değil; ama bu sessizlik, etkisiz kalmak anlamına gelmiyor. Tam aksine, güç dengelerinin yıkılmasını bekleyen ve bundan avantaj sağlamaya çalışan bir güç izliyoruz.
İran zayıflarsa enerji rekabetinde alan kazanabilir. İsrail güç kaybederse Batı’nın Ortadoğu’da etkisi tartışılır hâle gelebilir. Ve her iki durumda da Rusya, yeniden şekillenen bölgesel düzende bir aktör olarak masaya dönebilir.
O yüzden Kremlin’in bu sessizliği, diplomatik bir “geri çekiliş” değil, stratejik bir pusuda bekleyiştir. Bu, klasik Rus dış politikasının temelidir: Doğrudan müdahil olmadan, güç dengelerinin yıkıldığı anlarda avantaj toplamak.

Yorum Yazın

Mail adresiniz gizli tutulur.

Yorumlar